Ne zaman Alsancak'ın ara sokaklarına gitsem, kendimi başka bir şehirde hatta geçmiş zamanda gibi hissederim. Eski evler, yeni açılmış renkli dükkanlar, küçük ama sevimli kahve durakları, enteresan sokak satıcıları, ışıltılı gençlik..."Oh be!" derim, bu kadar hareketliliğin içinde kaybolmanın mutluluğu bu olsa gerek!
Hafta sonu soğuk havaya rağmen bu moddaydım. Haberlerde ki sevimsiz ve üzücü bir ton olayların içimde büyümekte olan endişe bulutunu dağıtmaya çalıştığım ve ne zamandır geçmeyen gripten daraldığım bu dönemde, nefes almak için attım kendimi Alsancak sokaklarına.
Küçük küçük mutluluklar yaratmazsak kendimize, nasıl geçer ki bu sıkıcı dönemler?
Bir ara instagram hesabımda bahsettiğim panayıra gittim. O kadar haber yaptım, gitmemek olur mu, olmaz! İçeride plak odasında müzik dinleyenler, kendi tasarladığı defterleri anlatan tasarımcılar, nefis kolyeler, atıştırmalık pastalar...keyif alınacak bir yer işte. İnanın içim açıldı!
Yanımda fotoğraf makinem olmasına rağmen, o anın tadını çıkardım. Fotoğraf çekesim gelmedi, düşünün ötesini!
Biraz daha başka dükkanları gezdikten sonra iyice soğuyan havaya daha fazla dayanamadım kaçtım eve!
İşte Cumartesi günüm böyle geçti...
Aşağıda ki fotoğraflar ile yazımın bir alakasının olmadığının farkındayım. Ama sorumlu blogger olarak benim görevim sizin içinizi açacak paylaşımlar yapmak.
Umarım bu bahar evini benim gibi siz de seversiniz...
55 kvadrat