10 Şubat 2015 Salı

Şubat tatili böyle mi olmalıydı?



Şubat tatili kavramı uzun yıllar önce hayatımdan çekip gitmişti. Bu yıl Kaan Batu sayesinde tatil coşkusunu yeniden içimde hissettim, çocukluğumun şubat tatilleri gözümde canlandı. Derken strese soktum kendimi; öğretmenin tatil ödevi olarak verdiği kompozisyonu henüz yazmadığımı fark ettim, okuduğum kitabın özetini de çıkarmadım, matematik testini de tamamlamadım... Ne yapayım öğretmenim, kartopu fırlattım arkadaşlarıma on beş gün boyunca. Kış tatilinde yapılacak daha güzel ne var ki?

Hatırlaması güzel, yaşaması çocukluk kabusu olsa da bir başka güzeldi o zamanlar. Herkesin kendisine göre tatlı şubat tatili anıları vardır. Benimkileri kendi içimde yaşatırım, pek paylaşmam tatları zihnimde saklı kalsın diye. Zaten huyumdur, gün gün yaşadıklarımı yazıya dökmeyi de sevmem. Ama bu kez yazasım geldi sanki. Belki de oğlumun ilk şubat tatilini hep hüzünlü hatırlayacağım diye.

Daha önce bahsetmiştim, tatil için ailemin yanına gideceğimizden. Kazasız belasız gittik de çok şükür. Oğlumla bir ay önceden başladık planlarına; neler neler tasarladık kafamızda. Coşkuyla uçacak, gezecek, tozacak, boğuşacak, eve mutlu dönecektik. Ama işte olanlar oldu, hayal ettiğim, planladığım hiç bir şeyi yapamadan dün geri döndüm. Hadi planladıklarımı geçtim, evden hiç çıkmayıp evdekilerle kikirdesek, çatlayana kadar annemin yemeklerinden yesek, oğlumla dayısı boğuşsa, dedesi bize sanat müziği konseri verse de olurdu. Oldu mu? Maalesef olmadı.

Gideceğimiz gün Kaan Batu hastalandı. İlaçlarla bir şekilde ayakta tutup yolculuk kısmını hayırlısıyla atlattık derken ilk gecemizi acilde serum yiyerek, film çektirerek, tahlil yaptırarak geçirdik. Ertesi gün de doktor ve geniş çaplı bir dizi tahlil koşuşturmacası ile bir çırpıda geçti. Düşmek bilmeyen korkutucu ateşle birlikte iki gün boyunca hem Kaan Batu hem de biz perişan olduk. Üçüncü gün oğlumun gözü biraz açıldı ama bu sefer de ben yataklara düştüm. Hem de öyle böyle bir hastalık değil! Üç gün boyunca yerimden hiç kalkamadan yattım. Benimle birlikte oğlumun dayısı da hastalandı, o derece ki işe dahi gidemedi. Bana, kardeşime ve Kaan Batu'ya bakan annemin de bir gün sonra hasta olması ile perişan olduk, ağlanacak duruma geldik resmen. Hepimize bakma işi canım babama kaldı. Bize baktı, kahvaltı ve yemek hazırladı, ilaç verdi, iğne yaptı… Öksürük krizinden iki çift kelime dahi konuşamadık. Kısaca bizim Şubat tatili özeti “hastanelerde sürün, hastalan, yataklara düş, memlekete git ama kimseyi göremeden gel” şeklinde geçti gitti.

 - Yalan söylemiyorum öğretmenim, gerçekten çok hastaydım. Annem de, kardeşim de hastaydı. Öyle çok öksürdüm ki test yaprakları camdan uçup gitti. Okuyacağım kitaba ilaç döküldü, kıpkırmızı oldu, yapıştı sayfaları. Bir de kompozisyon yazacaktım ya, beynimde davul-zurna düğün vardı, aklımı toplayamadım bir türlü. Hem hani tatil olacaktı da dinlenecektim ben? Arkadaşlarımla gezip oyun bile oynayamadım ki!

Şimdi müsaadenizle çocuk Sebi’yi bırakayım anıların içinde, çoğunu kullanmadan geri getirdiğim valizin içini boşaltayım. Gidip yerleşmeli sonra biraz da dinlenmeli... Hastayım hala ben, bu kadar da çok öksürülmez ki canım!

Sahi sizin on beş tatiliniz nasıldı? Umarım hayal ettiğiniz kadar eğlenceli geçmiştir.


Bu arada aşağıda ki resimler yazıyla alakasız ama Studio Proba'nın posterlerine bayıldım. Bakmak isterseniz adreslerine buradan ulaşabilirsiniz.






images : Studio Proba













Hiç yorum yok:

Yorum Gönder