Bizden etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Bizden etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

15 Temmuz 2016 Cuma

Doğal ve hayali yaşamak mümkün!








Her sene yaz tatili için gittiğim yaylaya bu yıl bayram için biraz erken gittik. Orada "güzel bayram geçirmenin" ne demek olduğunu bir kez daha anladım. 

Sahici kurulan kalabalık sofralar, çocukların bahçede ki gülüşmeleri, oradan oraya koşuşturmaları, çocukluk arkadaşlarımla tatlı sohbetler eşliğinde içilen kahveler, mahallenin büyüklerine el öpmeye gitmeler, Kaan'nın cebine harçlık veren komşular, karnımız ağrıyacak kadar her gittiğimiz evde şeker yemeler...bunları yazarken bile içime dolan huzurun tarifi yok.





Olmak istediğim yerde bayramı geçirmenin mutluluğu ile koskoca 15 günü dolu dolu geçirdim. Öyle ki fotoğraf çekmek bile gelmedi içimden. Anın tadını çıkardım diyebilirim.

Bazı günler ormana yürüyüşler yaptık, kozalak topladık, kar sularının açtığı dere yataklarından geçtik, uzun uzun oksijeni içimize çektik, kuş seslerini dinledik..Sahiden doğada olmayı ve bana hissettirdiklerini özlemişim. Instagram'da yazdığım gibi bu anları yaşamak için tam bir yıl boyunca bekliyorum.

Annemin yemeklerini, bize hazırladığı birbirinden nefis kahvaltı sofralarını, oğlumun mutluluktan cıvıltısını şimdiden özledim. Asma altında hırkama sarılıp güneşin batışını izlemeyi, soğuyan akşam saatlerinde -üşümemize rağmen- sevdiklerimle dışarıda kahveler eşliğinde yaptığımız sohbetleri düşününce o anlara geri dönesim geliyor.

Hava alanında annem ve babamla sarılıp ağlaştık yine. Bize sonsuz sevgilerini, ilgilerini, kaldığımız süre boyunca yaşattıkları mutluluk için aileme müteşekkirim. Onlara sahip olduğum ve mesafelere rağmen aramızda güçlü bağlar olduğu için bir kez daha şükür ettim. İyi ki varsınız! Sizi çok seviyorum... 

Umarım sizin bayramınız da benimki gibi mutlu geçmiştir...










Photo : Eve Wilson





10 Şubat 2015 Salı

Şubat tatili böyle mi olmalıydı?



Şubat tatili kavramı uzun yıllar önce hayatımdan çekip gitmişti. Bu yıl Kaan Batu sayesinde tatil coşkusunu yeniden içimde hissettim, çocukluğumun şubat tatilleri gözümde canlandı. Derken strese soktum kendimi; öğretmenin tatil ödevi olarak verdiği kompozisyonu henüz yazmadığımı fark ettim, okuduğum kitabın özetini de çıkarmadım, matematik testini de tamamlamadım... Ne yapayım öğretmenim, kartopu fırlattım arkadaşlarıma on beş gün boyunca. Kış tatilinde yapılacak daha güzel ne var ki?

Hatırlaması güzel, yaşaması çocukluk kabusu olsa da bir başka güzeldi o zamanlar. Herkesin kendisine göre tatlı şubat tatili anıları vardır. Benimkileri kendi içimde yaşatırım, pek paylaşmam tatları zihnimde saklı kalsın diye. Zaten huyumdur, gün gün yaşadıklarımı yazıya dökmeyi de sevmem. Ama bu kez yazasım geldi sanki. Belki de oğlumun ilk şubat tatilini hep hüzünlü hatırlayacağım diye.

Daha önce bahsetmiştim, tatil için ailemin yanına gideceğimizden. Kazasız belasız gittik de çok şükür. Oğlumla bir ay önceden başladık planlarına; neler neler tasarladık kafamızda. Coşkuyla uçacak, gezecek, tozacak, boğuşacak, eve mutlu dönecektik. Ama işte olanlar oldu, hayal ettiğim, planladığım hiç bir şeyi yapamadan dün geri döndüm. Hadi planladıklarımı geçtim, evden hiç çıkmayıp evdekilerle kikirdesek, çatlayana kadar annemin yemeklerinden yesek, oğlumla dayısı boğuşsa, dedesi bize sanat müziği konseri verse de olurdu. Oldu mu? Maalesef olmadı.

Gideceğimiz gün Kaan Batu hastalandı. İlaçlarla bir şekilde ayakta tutup yolculuk kısmını hayırlısıyla atlattık derken ilk gecemizi acilde serum yiyerek, film çektirerek, tahlil yaptırarak geçirdik. Ertesi gün de doktor ve geniş çaplı bir dizi tahlil koşuşturmacası ile bir çırpıda geçti. Düşmek bilmeyen korkutucu ateşle birlikte iki gün boyunca hem Kaan Batu hem de biz perişan olduk. Üçüncü gün oğlumun gözü biraz açıldı ama bu sefer de ben yataklara düştüm. Hem de öyle böyle bir hastalık değil! Üç gün boyunca yerimden hiç kalkamadan yattım. Benimle birlikte oğlumun dayısı da hastalandı, o derece ki işe dahi gidemedi. Bana, kardeşime ve Kaan Batu'ya bakan annemin de bir gün sonra hasta olması ile perişan olduk, ağlanacak duruma geldik resmen. Hepimize bakma işi canım babama kaldı. Bize baktı, kahvaltı ve yemek hazırladı, ilaç verdi, iğne yaptı… Öksürük krizinden iki çift kelime dahi konuşamadık. Kısaca bizim Şubat tatili özeti “hastanelerde sürün, hastalan, yataklara düş, memlekete git ama kimseyi göremeden gel” şeklinde geçti gitti.

 - Yalan söylemiyorum öğretmenim, gerçekten çok hastaydım. Annem de, kardeşim de hastaydı. Öyle çok öksürdüm ki test yaprakları camdan uçup gitti. Okuyacağım kitaba ilaç döküldü, kıpkırmızı oldu, yapıştı sayfaları. Bir de kompozisyon yazacaktım ya, beynimde davul-zurna düğün vardı, aklımı toplayamadım bir türlü. Hem hani tatil olacaktı da dinlenecektim ben? Arkadaşlarımla gezip oyun bile oynayamadım ki!

Şimdi müsaadenizle çocuk Sebi’yi bırakayım anıların içinde, çoğunu kullanmadan geri getirdiğim valizin içini boşaltayım. Gidip yerleşmeli sonra biraz da dinlenmeli... Hastayım hala ben, bu kadar da çok öksürülmez ki canım!

Sahi sizin on beş tatiliniz nasıldı? Umarım hayal ettiğiniz kadar eğlenceli geçmiştir.


Bu arada aşağıda ki resimler yazıyla alakasız ama Studio Proba'nın posterlerine bayıldım. Bakmak isterseniz adreslerine buradan ulaşabilirsiniz.






images : Studio Proba













15 Nisan 2014 Salı

Pembe Hayaller...





                                                                              

Bloguma karşı artık suçluluk hissediyorum. Ne çok olmuş yine yazmayalı.

Tembellik aldı başını gidiyor, alışıyor bünye hemencecik. Pztesi - Game of Thrones,  Salı günü Kurt Seyit ve Şura, Çarşamba- Muhteşem Yüzyıl, Haftasonu Survivor derken ammada ekrana kitlendim bu aralar. Ne kitap okuyorum ne aman aman boya yapıyorum. Arada bazen kağıtlarla oynuyorum o kadar. 

Ama suç bende değil Ay tutulmasında. Bugün 09:42 de Ay tutulması vardı izlediniz mi? En çok Terazi, Akrep, Yengeç burçlarını etkileyecekmiş. Resmen ayağınızı denk alın dedi kadın, benden söylemesi :)
Terazi erkeği oğlum haftalardır bunalım içindeydi. Meğerse tutulmadanmış:) Ya da 3.5 yaş sendorumu bilemiyorum ama beni de 36 yaş sendromuna soktuğu kesin. Maşallah sendromları bitmiyor bunların.

Çok burçlara takılmam aslında. Sadece böylesi günlerde evrende yoğun enerjiler biriktiğini düşündüğüm için etkilendiğimize inanırım o kadar.

Neyse işte, öylesi bunalım günlerinden birinde bu evi yaptım. Kutunun içine pembe hayallerimi sakladım. Büyümeyen ruhumla evcilik oynadım :) pek iyi geldi.

İnanın yapması çok keyifliydi. Sizde deneyin...hem karşılıklı evcilik oynarız belki :)

Bu arada instagram kullanmaya uzun zamandır dirensemde bu aralar hareket olur diye hesap açtım. Beni bulmak isterseniz kullanıcı adım : pembe_yastik

En güzel günlerde buluşmak dileğiyle esen kalın efendim...










28 Şubat 2014 Cuma

...





Uğurladım bizimkileri.
İçim biraz buruk. 
Yine görüşeceğiz diyerek teselli ettik birbirimizi.
Sabahtan beri bu şarkıda pek bir havaya soktu beni.


Umarım sevdiklerinizle birlikte keyifli bir hafta sonu geçirirsiniz.












21 Şubat 2014 Cuma

Bir - İki, Ses Kontrol...





Salı günü bizimkiler geldi. 
Ekibe ablam ve yeğenim de katılınca muhabbetimiz ballı kaymak tadında oldu. Yaz tatilleri, ara sıra gidilen baba ocağı ziyaretleri dışında hep hasretim onlara. 
Annemle her gün rutin telefon konuşmalarımız vardır. Sanki bayağıdır konuşmuyor muşuz gibi her gün uzun uzun laflarız, konu bitmez bizde :) 

Yeğenim Deniz henüz 1.5 yaşında. Bizimki onun yanında büyümüş abiş edasında geziyor, ama ne abilik sormayın... Miniği yalnız yakaladığı her köşede sıkıştırma peşinde. Bazı halleri o kadar komik ve dokunaklı ki ailecek onları izlerken pek keyifleniyoruz. Küçük olan  "ebi diyor, öbürü birtanem" diye sarılıyor. 2 dk sonra birbirlerine giriyorlar. 

Bizdeki ses olayından en çok komşular rahatsızdır herhalde. Şikayet gelecek kaygısıyla çalan her kapı ziline korkuyla bakıyorum. Bu sebepten fırsatını bulduğumuz her an sokaklara attık kendimizi.

İzmir bu hafta Mayıs ayını yaşadı. Zıpırları gezdirmek için harika bir hafta geçirdik bizde. Malum oğlan çocuklarının enerjileri bitmek bilmiyor. Annemde bu kadar fındık fıstık yerlerse olacağı budur diyor :)

Her gün ev ahalisi  7'de ayakta. Ailecek uykuya hasretiz. Bundan şikayetçi değiliz, yeter ki birlikte olalım bize yeter. Yorgun düşen beden uyku istiyorum diye isyan etse de, biz kızlar gece 1.5'dan önce yatmıyoruz. Bildiğiniz kaynatıyoruz :)) 

Bakalım bizim enerji nereye kadar dayanacak, hep birlikte yaşayıp göreceğiz.


Hafta sonunuz cıvıl cıvıl geçsin, ailecek kocaman sofralar kurulsun, gülünsün, eğlenilsin efendim...









 






9 Eylül 2013 Pazartesi

Sonbahar geldi buralara...

 
 
 
 
 
Havalar serinlemeye başladı ya değmeyin keyfime. 1 hafta öncesine kadar salonda klima altında pineklerken, bugün güneş ahenkle gökyüzüne yükselirken, ruhumun şenlendiğini hissediyorum. Güneş korkutmuyor artık beni. Bilakis gökyüzünün kalbi güneşi tekrar sevmeye başlıyorum.






Bu hafta ayrıca çok heyecanlıyım, sınavımın açıklanmasına 3 güncük kaldı. Adım adım sona yaklaşıyorum yani :)






Hepimiz için güzel başlangıçların yaşandığı muhteşem bir hafta olsun...






8 Şubat 2013 Cuma

10 Ocak 2013 Perşembe

Bırrr! çok soğuk...



İzmir gibi bir şehir için bile hava fazlasıyla soğuk. Dışarı çıkmadığımız 4. gün neredeyse. Tosbik hastalıktan yeni çıktığı için dışarı çıkmaya cesaret edemiyorum. Bizde oğluşla evde oturuyoruz. Genelde bilgisayar başın da huzur vermediği için şimdilik buralarda çok yokum. Bugün ki planımız yine arabacılık oynayıp, molalarımız da kek yutmak :)




Bu keki portakal ağacın da görmüştüm. Çok hafif ve lezzetli bir kek oldu.  Sadece kepekli un yerine, oğluş için besleyici olsun diye ben tam buğday unundan yaptım.

Bu keki yerken daha az suçluluk hissediyorum sanki bende. Tam buğday unlu ya, kalorisi hiç yokmuş gibi muamele ettim kek'e :) olayı biraz abarttım galiba, şimdiden 2.dilimdeyim :(

Sizlerde yapmak isterseniz tarifine buradan ulaşabilirsiniz.

Hepimiz için güzel bir gün olsun bugün...





15 Mayıs 2012 Salı


Sanki Masal Gibi…

Minik bir dağ yamacında olduğumu hayal ediyorum. Yamaçta, başları sanki göğe değen,  çam ağaçları pırıl pırıl. Dökülüp çürüyen ağaç yapraklarının yerini çimenler almış. Yapraksız çalılar tomurcuklanmış, badem ağaçları çiçek açmış. Yumuşak topraktan başlarını çıkarmış mavi çiçekler, bir iki papatya ve kocaman gelincik tarlası, sanki baharı müjdelercesine. Etraf sessiz. Ara sıra etraftan kuş cıvıltısı geliyor, sessizliği adeta delip geçiyor. Kısaca sözcüklerin yetersiz kaldığı bir güzellik. Etraf göz alabildiğine yeşil, her yerde huzur hakim. Burası gerçekten cennet diye geçiriyorum içimden.

Piknik sepetimi çıkarıyorum. Rengârenk sofra bezimi seriyorum yere. Etrafa kocaman minderler serpiyorum. Hemen oracıkta sıcacık bir yaşam alanına dönüşüveriyorum oturma yerimi. Parlayan güneşin altında, hayran olduğum güzellik karşında seyre dalıyorum.

Dere geliyor dere

Eşimin “Haydi yolumuz uzun” diyen sesi beni hayallerimden uyandırıyor. Doğanın ortasındaki bu yolculuğa derenin tatlı şırıltısı eşlik ediyor. Çocuklar gibi şen bir türkü tutturuyorum “dere geliyor dere, kumunu sere sere”  doğanın pırıltısı ve çoşkusundan mı etkilendim ne…

Virajı dönünce tıpkı hayallerimde olduğu gibi cenneti bulduğumuzu düşünüyorum.
İşte geldik…

Bizim yeni keşfettiğimiz kayıp cenneti siz de bulursunuz, belli mi olur?





8 Mayıs 2012 Salı

Kaç zamandır yazamıyorum buralara. Kaan Batu önce bahar nezlesine yakalandı sonra da hastalıktan iyice kucağa alışıp tek başına uyuyamama problemi ortaya çıktı. Sonuç o ki rutini bozulan çocuğun tekrar eski düzene geçmesi zaman alıyormuş, bunu öğrendik.
İnşallah geçecek bu günler...

Ayın başından beri Mayıs ayına ilişkin yazı bile yazamadım.
Oysaki Mayıs ayı başkadır benim için. 
Doğduğum ay'dır, sonra Anneler günü. Ve bizim için aşkın yıldönümü...
Kısaca bol kutlamalı, çoşkulu, pastalı bir ay. Yani Mayıs ayı'nı çok seviyorum ben.
Bu yıl  sevmek için özel bir neden daha var. Denizimiz geliyor...
Onunla daha da güzelleştirecek Mayıs ayı. Teyze olmak için sabırsızlanıyorum :) 
Heyecanla bekliyoruz geleceğin günü miniğim... dilerim hayatta her şey minik yüreğinin istediği gibi olur ve seni kötülüklerden uzak bir yaşam bekler…

Haftaya güzel başlangıç yapmak adına bembeyaz dekorasyon örnekleriyle sizlere merhaba diyorum :)









17 Nisan 2012 Salı

Home

Pazar günü yuvaya döndük. Ev işi, valiz yerleştirme, diğer taraftan Kaan Batu'yu oyalama derken tekrar eski düzene alışmaya çalışıyoruz. Ne iyiydi yan gelip yatmak oysa...
Tosbik oğlan kalabalığın verdiği çoskuyla daha da yaramaz bişey oldu. Aman yarabbim 5 dk yerinde durmuyor, zıp zıp oradan oraya koşuyor. Nasıl başa çıkılır bazen ne yapacağımı şaşıyorum. Arkadaşlarımdan moral depolayıcı sözler duyuyorum... 3yaşına bir gelsin bak göreceksin daha sakinleşecek, sende rahatlıyacaksın...sahi öyle mi olacak? yoksa bir hayal mi?

Neyse sözün kısası ben kendime gelene kadar daha önce butik için  yapmış olduğum panoyu paylaşarak merhaba demek istedim. Hani bir türlü açamadığım butik varya  ;)))

Merak eden, arayıp soran, mail atan, tüm dostlarıma çok teşekkür ediyorum.

Sevgiler, selamlar hepinize...



30 Mart 2012 Cuma

Merhaba Aydınlık...

Yarın Mersine gidiyoruz. Karanlık ve kasvetli kış günlerinden sonra tosbikle kaçış planı hazırladık kendimize. Babamız da iki günlüğüne bize katılacak, bırakıp dönecek hemen. Havalar umduğum gibi giderse kış günleri'nin acısını çıkarıcaz oğlumla inşallah. 

Ne çok eve tıkıldık bu kış öyle değil mi?

Tıkış- tepiş valizle seyahat etmeyi sevmesemde çocuklu olunca neyin lazım olacağını kestirmek güç.

Hadi benim kaçıp  bavul toplamam lazım. 

Kendinize iyi bakın, gelince görüşmek üzere!









24 Şubat 2012 Cuma

...

Babamın ameliyatı iyi geçti. 
Mutluyum...ama yanında olamadığım için biraz buruğum. Olsun o iyi ya...
Sağlıklı, mutlu, sıcacık sevgi dolu haftasonu olsun.

5 Ocak 2012 Perşembe

Yeni yılla gelen yenilik...

2010 da anne olmam nedeniye iş hayatıma soluk aldırmaya karar verdim. Anne olmaya alışmak ve oğlumla farklılaşan hayatıma ayak uydurmaya çalışırken ahşap boyamanın büyüsüne kapıldım. Kendime boya, fırça, ahşap obje, zımpara ve daha bir sürü şey aldım. Başladım boyama'ya...Boyama konusunda net'te araştırma yaparken beni bu büyülü dünyanın içine çeken Ece Aymer'in sitesine rastladım. Öğrendiklerimi uygulamaya ve minik denemeler yapmaya başladım. Oğlum uyurken boyayla uğraşmanın beni ne kadar rahatlattığını, adete terapi gibi geldiğini gördüm. .Çalışan bayanlar bilir, bir anda evde oturup çocuk bakmak, alıştığın tempodan kopmak zordur. Yeni hayatınıza alışmak öyle göründüğü gibi kolay değildir yani. Zamanla oğlumdan vakit buldukça  yaptığım boyamalarla adeta kendimi keşfetmeye başladım. Anne- babamla aynı şehirde bile yaşayamamamın eksikliğini hissetsemde, bebeğimi tek başıma büyütmeye çalışmak beni bazen yorsa da, evden bişeyler  üretebiliyor olmak  beni kendime getirdi...Bunları size niye mi anlatıyorum. 2012 yılında Ahşap boyama hobimi bir adım öteye taşımaya ve bu güzellikleri sizlerle de paylaşmaya karar verdim. 
Çok yakında ahşap boyamalarımı pembe-butik.blogspot.com adresinden satışa sunucam. Henüz yapım aşamasında ve benim bitirmem gereken projeler var. Ama azıcık ucundan gösterebilirim belki ;)

Bu arada şuanda İzmir Craft House de öğrenciliğim devam ediyor, daha öğrenmem gereken bir sürü teknik var. Yardımlarını esirgemeyen, boyama da ki eksiklerimi görmemi sağlayan tatlı arkadaşım Şeyda'ya da huzurlarınızda bir kez daha teşekkür etmek istiyorum. Sevgili atölyeminiz de çıkan güzellikleri görmek isterseniz sitesine uğramayı unutmayın lütfen.

Düşüncelerinizi çok merak ediyorum, lütfen benimle paylaşın olur mu dostlarım ;)

2012 de savaşsız, şiddetsiz, felaketsiz, sağlıklı, huzur dolu günleri birlikte yaşamayı diliyorum.

Sevgiler 
Sebi

16 Kasım 2011 Çarşamba

itiraf

Doğumdan önce böyleydim ben...

Hayatımın hiç bir saniyesini “az mı yedim, çok mu… doğru mu beslendim, yanlış mı… n’aapsam da şu lanet boğazımı tutmayı becersem… gibi tuhaf iç sesle geçirmedim. Kaan Batu ile evde daha çok vakit geçirdiğimden midir yada boğazımı tutmayı beceremeyip abur cubur atıştırmamdan mıdır bilmem kilolar gün geçtikçe artıyor. Bu fazla kilolarla nasıl insan içine çıkarım, göbeğimi nasıl eritim ben?” türünden insanın içini gıdım gıdım eriten, çin işkencesinden beter  dur durak bilmeden kendi kendiyle mücadele halindeyim.

Şu düğün fotoğrafına bakıp arada iç geçimiyor değilim. Ey okur söyle bana ne yapmalı?

17 Ekim 2011 Pazartesi

1 gün içinde kış gelir mi, geldi wallahi...
Dün aniden izmir'e kış geldi. Akşam yorgan, ev botları, yünlü, püsküllü ne varsa ortaya çıktı. Biraz abarttığımı söyleyen eşime de, sabah paltosunu tutuşturuverdim eline oldu bitti.

Bilin bakalım Cumartesi ne oldu? 

Ece Aymer ile birlikte boyama yaptık...iki adet şahane obje tasarladık . "Dık" değil aslında Ece hanım tasarladı ben boyadım. Bitmiş halini görmek için sabırsızlanıyorum. Ortam müsait olunca Ece hanım da objelerimi boyamamda yardım etti, çok havalıyım anlayın yani ;))

Bundan sonra her cumartesi ahşap boyama kursum var.
Soranınız olacaktır, " e Kaan Batu'ya kim bakacak?" diye. Yaşlı olmasına rağmen, babaannesinin "sen git yavrum, ben bakarım tosbiğime" dediğini söylemiş miydim? 

Mutluyum hem de çok...

12 Ekim 2011 Çarşamba

.....Bugün


Bugün sabah saat: 9:20 de küçük bir erkek bebek geldi dünyaya...
Sana anne olmayı o bebek öğretecek dediler...
Gülümsedim...
Kucağıma verdiler, sıcacıktı...mis gibi kokuyordu üstelik...

Sevdim onu...
Kalbim yerinden fırlayacakmış gibi atıyordu...
Hayatta hiç kimseye bu kadar çabuk ısınıp sevmedi bu kalp
Karşılıksız sevgi neymiş o dakika da öğretti bana...
İçimde kocaman bir aşk vardı ona karşı...
O gece hiç ağlamadı...
Üzmedi hiç beni...

Ertesi gün eve döndüğümüzde duydum titrek sesini...
Benden daha değerli bir canım olduğunu o an farkettim...
O bana Allah'ın emanetiydi, canım pahasına onu korumayı o gün seçmiştim...
Günlerce nefes alıp verişini dinledim...
O uyurken izlemek ne büyük bir hediyeymiş meğer...

Avucunun içine parmağımı koyardım o uyurken
Sıkı sıkı tutardı parmağımı pamuk elleriyle
Bundan daha güzel ne olabilirdi ki bu hayatta...
Uykuda bile özlemenin ne demek olduğunu o öğretti bana
Meğer evin neşesi artık onun sesi olmuş...

Meğerse yürümesi bir bebeğin ne zormuş,
Günlerce düşe kalka yürümek için sarfettiği çabayı görünce azim nedir ondan öğrendim...
Başaramadığında pes etmemeyi öğretti bana, her düştüğünde yeniden ayağa kalmayı ve devam ederek bana gülümsemeyi öğretti...

Ve bir gün yürüdü... {29 Eylül 2011 }

Hayalini kurduğum gün daha gelmedi
Henüz anne demedi bana
O günü heyecanla bekliyorum...

Ama şunu biliyorum artık...
Annelik ne yüce bir duyguymuş meğer
Oğlum anne olmayı öğretti bana,
Daha neler öğretecek bilmiyorum...
iyiki doğdun oğlum, Kaan Batu'm ve iyiki annen olarak beni seçtin...


Seni çok seviyorum 

Annen

26 Eylül 2011 Pazartesi

☀ Özlem ☀..........

...................Eve dönmek harika bir duygu. Mevsimlerden sonbahar gelmiş İzmir'e, yaz çoktan terk etmiş buraları.

 
Uzun yıllardır yaz tatillerimi ailemle birlikte geçirmiyordum. Kaan Batu'nun yaz sıcaklarından çok etkilenmemesi için tatilimizin büyük kısmını yayla da geçirdik.

İzmir'e taşınmadan önce, çalışma hayatında olduğum dönemlerde buranın bana her zaman verdiği sessizliğin, huzurun enerjisini biriktirip biriktirip, kendimi yeniden büyük şehrin kucağına atardım. Çoğu zaman sıkıldığımı söylesemde  aslında gerçekten orada mutlu ve üretken olduğumu şimdi anlıyorum.
Meyve ağaçlarının altına uzanıp kitap okumak kadar keyifli ne olabilir ki....yada yiyeceğin biberi toplamanın hazzını ne verebilir ki....  Egzos kokusunun hiç bilinmediği yollarda yapılan uzun yürüyüşlerden sonra dönülen sıcacık bir ev...... çocukluk arkadaşlarımla yaptığım uzun sohbetlerin verdiği mutluluğu ne verebilir ki.....

Yaz'ın en bunaltıcı zamanlarında,  yağmurun, sırılsıklam olmak isteyeceğiniz cinsten kocaman yağdığı, deli gibi esen rüzgarında, her geçen dakika yağmurun yeşili daha koyuya boyadığı ağaçlarında hayal kurmaya doyamadım.

Şimdi mevsimlerden sonbahar, bir yağmur yağıyor bir güneş çıkıyor ama ben hava durumu ile uğraşmayı çoktan bıraktım yeni bir hayalin peşindeyim.

Döndüğümuz nokta aynı görünse de, asla aynı değil. Biz bir yerlerde koştururken, zamanla yarışırken, ya da akıntısına kendimizi bırakırken, zanneder misiniz ki evde, başladığımız noktada zaman durmaktadir. Durmuyor ve akıp gidiyor.......Kaan batu 15 gün sonra 1 yaşına giriyor. Yazarken bile burnumun direği sızladı...

Ahhh İzmir... içine çekerken sonbaharı, beni de aldın bilinmezlere... 

.....................Neyse

Geleli 3 gün olmasına rağmen çamaşır, ütü, temizlik derken kendime gelemedim. Biliyorum bu yazım bir dönüş yazısından çok "ben" ile ilgili oldu ama merak etmeyin kısa zaman sonra kendime gelirim.

Şimdi müsadenizle sizler ben yokken neler yapmışsınız, bir gözatayım.......

Tekrar herkese merhaba....